Kastamonu Üniversitesi Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ kapsamında bir panel düzenlendi. Panele Kastamonu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Şahika Şimşek Çetinkaya, Kastamonu Barosu avukatlarından Seda Çetin ve Eda Büyükdemirci ve Kadın ve Aile Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Çiğdem Gülmez konuşmacı olarak katıldı.
‘Haklı görmek problem’
Panelde, şiddet türleri ve şiddete tanıklık halinde yapılması gerekenler konusunda bilgi veren Dr. Çetinkaya, konuyla ilgili yürüttükleri çalışmalarda elde ettikleri bulguları paylaştı: “Hiçbir şekilde gerekçesi ne olursa olsun şiddet kabul edilemez. Bunu bir kere öğretmek ve öğrenmek gerekiyor. Fakat bizler, fiziksel şiddete uğrayan kadınlara sorduğumuz zaman ‘Şiddeti ne yaparsan kabul edebilirsin?’ dediğimizde yüzde 58 oranında ‘Ben hiçbir şekilde şiddeti kabul etmiyorum, şiddetin gerekçesi olamaz’ diyor. Ancak enteresan cevaplar da var. ‘Ev işlerimi ihmal edersem şiddete uğrayabilirim’ diyen bir kadın grubumuz var. ‘Eşime karşı çıkarsam fiziksel şiddete uğrayabilirim, normal’ diyen bir kadın grubu var. ‘Cinsel ilişkiyi reddedersem eşim bana şiddet uygulayabilir’ diyen kadın grubumuz var. Başka kadınlarla ilişkisi olup olmadığını sorarsam eşim bana şiddet uygulayabilir’ diyen kadın grubumuz var. Yani kadınların büyük oranı şiddeti kendisine yapılan haklı bir eylem olarak görüyor. Burada ciddi bir problem var. Bilinç ve farkındalık eğitimine ihtiyacımız var. Ayrıca şiddeti anlatmıyoruz. Çünkü şiddet mahrem bir konu, kimseye söylenmez, söylenirse bu kadının ayıbı. Bizde eksiklik hep kadında aranıyor. Çalışmalarda bundan farklı bir şey demiyor. Eğitim düzeyi ne olursa olsun Türkiye’de genellikle şiddeti anlatmamayı, susmayı ve kabullenmeyi tercih ediyoruz. Eğitim düzeyi arttıkça şiddeti anlatma oranı artmasına rağmen yine de kadınlar arasında çok ciddi bir susma eğilimi olduğunu söyleyebiliriz. Şiddete uğrayan kadınlarımızın yüzde 90’ı hiçbir yere başvuruda bulunmamış. Çünkü ‘şiddet mahremdir, evin içerisinde kalır, kimseye rezil olmamalıyız, bu kadının ayıbıdır’ gibi konular. Çok azı da polis, aile mahkemesi, sağlık kuruluşu ya da jandarmaya başvurmuş.”
‘İhbar etmek sorumluluğumuz’
Dr. Çetinkaya, şiddeti bildirmenin bir vatandaşlık görevi olduğuna da değinerek şöyle devam etti: “Üçüncü kişiler olarak bizim şiddeti bildirme ve ihbar etme sorumluluğumuz var. Biz, şiddete doğrudan müdahale etmemeliyiz. Çünkü genellikle şiddeti uygulayan kişiler öfke kontrolü olmayan bireyler. Kendi can güvenliğimizi garantiye aldıktan sonra yapmamız gereken jandarma ya da polise müracaat etmek ya da telefonla ihbar etmek. Bu durumlarda kesinlikle bilgilerimiz gizli tutuluyor.”
Sosyal medyada gördüğümüz şiddet olaylarını da mutlaka şikâyet etmememiz gerektiğini belirten Çetinkaya, “Nefret söylemi ve cinsiyetçi bakış içeren içerikleri yeniden dolaşıma ve paylaşıma almamız gerekiyor” dedi.
‘Cinsiyet kalıpları şiddete zemin hazırlıyor’
Panelde konuşan avukat Seda Çetin ise “Şiddet Bilinci Eğitimi” başlıklı sunumda kadınların “duygusal ve kırılgan” kodlar ile erkeklerin ise “güçlü aslan-kaplan” metaforu ile büyüdüğünü belirtti, söz konusu toplumsal cinsiyet kalıplarının kadına yönelik şiddete zemin hazırladığını vurguladı. Son yıllarda flört şiddetinin yaygınlaştığını anlatan Çetin, erkeklerin kadınların fikirlerine ve yaptıklarına değer vermeme yoluyla kadını aşağıladığı durumların da sıkça görüldüğünün altını çizdi.